Dr.Engin SEBER Sen Jorj Hast HEKK Bşk.
Değerli Meslekdaşlarım,
18-24 Kasım ‘Dünya Antibiyotik Farkındalık Günü‘dür. Her gün yeni hastalık ile birlikte, Antibiyotikler artık bizlere eskisi gibi yardımcı olmuyorlar. Mikroorganizmalar daha doğrusu bakteriler; gün geçtikçe antibiyotiklere direnç kazanarak tedavi olanaklarımızı zorluyorlar. Nedeni bizler, hekimler, veterinerler, tıbbi sanayi, birçokları… Antibiyotikleri yanlış kullanmamız, rasyonel kullanamamamız. 1940’larda penicilinle yaşamımıza giren antibiyotikler
sayesinde son 75 yılda ortalama insan ömrünün uzadığı, milyonlarca hayatın kurtulduğu biliniyor. Bir bakterinin bir antibiyotiğe dirençli hale gelmesi, artık o antibiyotiğin o bakterinin yol açtığı infeksiyonların tedavisinde kullanılamayacağı anlamına geliyor.
Günümüzde dirençli bakteriler nedeniyle yılda yaklaşık 700 bin kişi hayatını kaybediyor. Dirençli bakteriler ekonomik kayıplara da yol açıyor. Avrupa’dan yayımlanan bir raporda sadece AB ülkeleri için dirence bağlı maliyetin –işgücü kayıpları dahil- yılda 1.5 milyar avro olduğu belirtildi. 2016 yılında İngiltere’de yayımlanan bir raporda 2050 yılında en sık görülen ölüm nedeninin dirençli bakteri infeksiyonları olacağı vurgulanmakta. Hatta her üç saniyede bir kişinin direnç nedeniyle öleceği ve 2050 yılında 10 milyon kişinin bu nedenle kaybedilebileceği belirtilmekte. Türkiye, OECD ülkeleri arasında kişi başına antibiyotik tüketiminin en fazla olduğu ülke. On reçetenin en az üçünde antibiyotik olduğu biliniyor. Bu yoğun tüketimin sonucu olarak da direnç oranları diğer ülkelere kıyasla oldukça yüksek. Üstelik direnç sadece hastanelerde değil toplumda gelişen basit infeksiyonlarda da tedavi güçlüğüne neden oluyor. Türkiye’de artık antibiyotikler reçetesiz verilmiyor. Bu gereksiz antibiyotik kullanımını azaltmak için çok önemli ve gerekli. Sadece direnç gelişimi açısından değil ilaçların yan etkileri, gereksiz maliyet gibi sıkıntıları azaltmak açısından da önemli. Ancak ne yazık ki antibiyotiklerin yan etkileri de olabilen ciddi ilaçlar olduğunu bilmeyen çok sayıda vatandaşımız reçeteye antibiyotik yazmaları konusunda hekim arkadaşlarımızdan talepte bulunuyor. Unutulmamalı ki akut infeksiyonların özellikle solunum yolu infeksiyonlarının %80-90’ı viruslardan kaynaklanır. Antibiyotikler viruslara etki etmez, antibiyotikler ateş düşürücü de değildir. Bağışıklık sistemini güçlendirmezler tersine vücuttaki faydalı bakterileri de öldürerek bağışıklık sistemini zayıflatırlar. Bu yüzden doktor önermedikçe kesinlikle antibiyotik kullanılmamalıdır.
ANTİBİYOTİK ÖNCESİ YILLARA DÖNÜYORUZ
1940 yılından önce en iyi, en hijyenik hastanelerde doğum yapan 100 kadından bir tanesi infeksiyon nedeniyle kaybediliyordu veya akciğer infeksiyonu yani zatürre on çocuktan birinin hayatını kaybetmesine yol açıyordu. Günümüzde polikliniğe gelen ve basit sayılabilecek infeksiyonu olan bir hastaya tablet şeklinde bir antibiyotik vermekte artık zorlanıyoruz. Hastanede, yoğun bakım ünitelerinde yatan bazı hastalarımız için ise tıpkı 1940’lı yıllardan önce olduğu gibi antibiyotik seçeneğimiz olmaksızın tedavi etmeye çalışıyoruz çünkü bakterilerin bazıları elimizdeki tüm antibiyotiklere dirençli. Yeni geliştirilen antibiyotiklerin sayısı çok az, çok pahalı ve yan etkisi yüksek ilaçlar. Bakteriler gen aktarımı yoluyla direnci birbirine bulaştırıyor ve doğada bu direnç genleri sürekli olarak birikiyor. Dolayısıyla antibiyotikleri doğru, akılcı kullanmazsak yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi de çözüm olamayacak ve antibiyotik öncesi yıllara döneceğiz. Uzun zamandan beri COVİD19-SARS2 tehdidi ve uğraşısı içinde olsakta, tedavide, profilakside akılcı antibiyotik kullanılmasının göz ardı edilmemesi hatırlatmalarımla tüm meslektaşlarıma sağlık , esenlikler dilerim…
Dr. Engin SEBER 19 Kasım 2020